Sanat Eserinin Aidiyeti

     Bir duygu doğrultusunda ilerleyerek zekâ ve yetenek sonucu ortaya çıkan sanat eserinin her bir zerresi sanatçının ruhunu yansıtır. Bir heykelin her bir kıvrımı heykeltıraşın yürek burkulması ya da her bir fırça darbesi ressamın yaralarının iz düşümü olabilir. Sanatçı, eseri ilmek ilmek dokurken ortaya çıkarttığı şeyin “güzel” olup olmamasından ziyade anlık duygusunu yansıtmayı hedefler. Ortaya çıkan sanat eseri her bir detayıyla sanatçıya aittir. Belki yıllarca kilit altında tutacak belki de kalabalık bir sergide sanatseverlerin beğenisine sunacaktır. İki durum arasında çok büyük fark vardır. Çünkü birinde eser en arı halinde kalırken diğer durumda çok farklı yönler kazanabilir.

     Bir eser izleyiciyle buluştuğu an o eser için yeni bir serüven başlar. Çünkü o esere bakan herkes ister istemez bir parça eserden alır. İzleyici, eserden bir parça alırken elbette o eser bir değişime uğrar. Bu değişim eserin formunda değil tinsel boyutundadır. Örneğin; Caspar David Ferdich’in Meşe Ormanında Manastır adlı resmi bir insanda matem duygusu uyandırdığında eserin konumlandırılması değişir. Başka biri, resimdeki gökyüzü teması ve ışıktan yola çıkarak vaktin bir akşamüstü olduğunu kanıksadığında, bir sanat tarihçisi eser hakkında yorum yazdığında o eserin artık birçok tinsel boyut kazandığını söyleyebiliriz. Bu durum soyut sanatta daha çok hissedilebilir. Bir resme bakarken, herkes bilinçaltına göre farklı duygulara kapılır. İzleyici, resimdeki bir renkten, var ise olay örgüsünden, hatta ufak bir fırça darbesinden bile bir anı çekip çıkarttığında resme gizlice müdahale etmiş olur. Görünmeyen bir müdahaledir bu. Bir farkındalıktır… Bu gizli müdahale eserle sanatseverin arasında kalır ancak resim farklı bir boyut kazanmıştır bir kere. İzleyici eserden bir parça alıp iç dünyasındaki müzeye yerleştirmiştir. Bakışları o eserin bir köşesine yapışmıştır. Hatta belki de o bakışın yansıması ile bir sonraki izleyici bir öncekinden kalma bakışın yansımasından etkilenecek ve o resim artık bir eğretileme yaşayacaktır. Bu durumda resim kime aittir?

     Bana göre bir sanat eseri, onu üreten sanatçı kadar o eserle bağ kuran herkese biraz aittir. Daha önce belirttiğim gibi eserle her karşılaşma bir müdahaledir ancak bu o kadar hassas bir müdahaledir ki büyük sorumluluk gerektirir. Sanat eserine bakmak değil görmek gerekir. Çünkü ancak eseri gerçekten görülebildiği zaman öznel bir taraf olarak katkı sağlanabilir. Renklerin arasında yüzerken adeta denizaltından sünger çıkartırcasına resmin içindeki tılsımı bulmak gerekir. Bir resmi görmek hafife alınacak bir iş değildir. Öncelikle ışık ve biçimi ayrılmaz ikili olarak yanımıza almak gerekir. Işığı algılamanın yolunun biçimden geçtiğini hesaba katarsak resmin özünü görebiliriz. O zaman renk de kendiliğinden ortaya çıkar. Işık, renk, biçim gibi algıları bütün olarak görebildiğimizde zihnimizin izin verdiği ölçüde haz duyabiliriz.

     Sonuç olarak, bir eseri duyumsayarak görebildiğimiz ve eserden haz alabildiğimiz zaman o eserden bir parça alıp yeni bir boyut kazandırmak suretiyle bir nevi güncellemiş oluruz. Bu durumda eser sergilenmeden önce sadece sanatçıya ait olup piyasaya çıktığında onunla gönül bağı kurabilen herkese bir parça aittir.

Bir Cevap Yaz

Yorumunuzu giriniz
Lütfen isminizi buraya giriniz